Türkiye genelinde müstakil konut ruhsatlarında ciddi bir gerileme yaşandı. TÜİK verilerine göre 2025’in ilk çeyreğinde son 19 çeyreğin en düşük müstakil konut ruhsatı sayısına ulaşıldı. Uzmanlar, yüksek maliyetler ve alım gücündeki düşüşe dikkat çekiyor.
Müstakil Konut Talebinde Sert Fren: Ruhsat Sayılarında Çarpıcı Düşüş
Türkiye genelinde inşaat sektörüne ilişkin ilk çeyrek verileri, özellikle müstakil konutlarda dikkat çekici bir yavaşlamayı gözler önüne serdi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan yapı ruhsatı istatistiklerine göre, 2025’in ilk çeyreğinde müstakil konut ruhsatı sayısı son 19 çeyreğin en düşük seviyesine indi. Bu, yaklaşık 5 yıla yayılan bir dönemde ilk kez bu kadar az ruhsat verildiği anlamına geliyor.
Yapı Ruhsatı İstatistikleri Ne Diyor?
TÜİK verilerine göre, 2025 yılının Ocak-Mart döneminde alınan müstakil konut ruhsatı sayısı bir önceki çeyreğe göre %28 oranında düşerken, geçen yılın aynı dönemine göre ise %41’lik bir daralma görüldü. Ruhsat verilen yapıların büyük kısmını yine apartman tipi çok katlı konutlar oluştururken, müstakil yapıların payı %9’un altına geriledi.
Uzmanlara Göre Ruhsat Düşüşünün 3 Ana Nedeni
Ekonomistler ve sektör temsilcileri, ruhsatlardaki bu dramatik düşüşün ardında üç temel neden olduğunu belirtiyor:
- Artan İnşaat Maliyetleri:
Çimento, demir ve arsa maliyetlerindeki yükseliş, küçük ölçekli yatırımcıyı piyasadan uzaklaştırıyor. - Düşen Alım Gücü:
Konut kredi faizlerinin yükselmesi ve enflasyonla birlikte halkın alım gücünün düşmesi, müstakil konut talebini büyük ölçüde baskılıyor. - Kentsel Planlamada Değişim:
Büyükşehirlerde arsa arzının daralması ve imar izinlerinin daha çok dikey yapılaşmaya yönelmesi, müstakil projelerin önünü kesiyor.
Müstakil Konutun Azalması Ne Anlama Geliyor?
Müstakil konutlar, özellikle pandemi sonrası dönemde doğayla iç içe, kalabalıktan uzak bir yaşam tercih edenler için ön plana çıkmıştı. Ancak bugün gelinen noktada, müstakil yapıların hem yatırım hem de yaşam tercihi olarak erişilmesi zor hale geldiği görülüyor. Bunun dolaylı etkileri şunlar olabilir:
- Kırsal alanlarda yapılaşmanın yavaşlaması
- Arz-talep dengesizliği nedeniyle fiyatların daha da artması
- Alternatif barınma modellerine (tiny house, konteyner ev vb.) yönelimin hızlanması
Müteahhitler ve Yatırımcılar Ne Diyor?
Müteahhitler Federasyonu’na göre, küçük çaplı müteahhitler artık apartman projelerine dahi başlamakta zorlanıyor. Müstakil konut gibi tek parselde inşa edilen projeler ise neredeyse tamamen durmuş durumda. Sektör temsilcileri, devlet destekli kredi programlarının genişletilmemesi durumunda bu düşüşün yılın diğer çeyreklerinde de devam edeceğini öngörüyor.
Yerel Belediyelerin Rolü ve Yeni Proje Kısıtlamaları
Birçok belediye, son dönemde çevresel sürdürülebilirlik gerekçesiyle yeni müstakil konut projelerine sınırlamalar getirdi. Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerin çeperlerinde, tarım arazilerinin yapılaşmaya açılmaması yönünde alınan kararlar, ruhsat sayılarındaki gerilemeyi hızlandırdı. Buna karşın, bazı belediyeler alternatif konut projeleriyle vatandaşlara çözüm üretmeye çalışıyor.
Konut Alıcıları Alternatif Arayışta
Müstakil konutlarda yaşanan bu düşüş, konut alıcılarını daha küçük metrekareli ve uygun fiyatlı çözümlere yönlendiriyor. Son dönemde ilgi gören alternatifler arasında:
- Prefabrik evler
- Modüler yapılar
- Tiny house konsepti
- Kırsalda ikinci el yapılar
Bu yapılar, özellikle KOSGEB ve Tarım ve Orman Bakanlığı destekleri ile daha ulaşılabilir hale gelmeye başladı.
Sektörün Geleceğine Dair Beklentiler
Yılın ikinci çeyreği itibarıyla müstakil konutlara yönelik ruhsat talebinde ciddi bir toparlanma beklenmiyor. Tersine, artan enflasyon, konut kredilerindeki yetersizlik ve arz-talep dengesizlikleri nedeniyle 2025’in tamamında sınırlı sayıda müstakil yapı projesi hayata geçecek gibi görünüyor.
Gayrimenkul uzmanları, sektörün tekrar canlanabilmesi için yapı ruhsatı süreçlerinde kolaylaştırıcı adımlar ve özel finansman paketlerinin devreye alınması gerektiği konusunda hemfikir.
Müstakil konut ruhsatlarındaki düşüş, yalnızca bir yapı türündeki gerileme olarak değil; aynı zamanda konut politikalarının, ekonomik durumun ve sosyal beklentilerin yeniden şekillendiği bir sürecin göstergesi olarak değerlendiriliyor.